Tabiatla Yeniden El Ele
Zeynep Gülşen
Tabiat çok farklı renklerde, şekillerde yazılmış üç boyutlu bir kitap gibidir. O, kanat kanat uçan kuşlardan çiçek çiçek konan arılara; onlardan serin serin esen rüzgarlara, günümüze eşlik eden güneşe kadar binlerce harf ve kelimelerle görünür insana. Her mevsim ayrı bir güzellik her gün ayrı bir tazelik vardır onda. Onu her an yeniden keşfetmeye her an izlemeye ne kadar çok ihtiyacımız var.
Günümüzde pek çok tabiat meraklısı, dağların zirvelerinden enginliklere hayran hayran bakmanın doyumsuz zevkine varır. Mavi denizlerin dalgaları arasında suyun eşsiz dünyasında ruhlarının inkişaflarına sörf yaparlar. Ellerinde kameralarla ormanları, nehirleri, vadileri, sahraları, çölleri didik didik edenlere ne demeli? Tabiatla buluşmanın, onu her an yeniden keşfetmenin dayanılmaz mutluluğunu yaşarlar. Yürüdükleri yerleri, geçtikleri vadileri sanat eseri düşüncesiyle kaydederler.
Bütün bu güzelliklerin yanında kendini dört duvar arasına sıkıştırmış nesilleri düşünmeden edemiyor insan. Halbuki tarihimiz, kültürümüz, inancımız tabiat denen müze veya botanik bahçesi ile iç içedir bizim. Dağların yeryüzü için sağlam kazıklar olmasından bahseder Kur’an. Denizlerde dağlar gibi gemilerin yüzmesinin hikmetlerine dikkatleri çeker. Nehirleri nazara verir, yağmurların bereketini anlatır.
Tabiat içinde müthiş bir uyum görülür. O, tek elden çıkmış, milyonlarca canlı cansız varlığıyla muhteşem bir sanat eseridir. Yağmur toprağa dökülürken inanılmaz canlılık emareleri gösterir. Güneş yapraklara değince yapraklar bir kimya laboratuvarı gibi işlemeye başlar. Bir canlı diğer canlı için varlık sebebi olur. Taşlar zamanla toz toprak olur da çekirdeklere, tohumlara annelik eder.
İnanmış insanların tabiat müzesini yeniden keşfetmesine büyük bir ihtiyaç var. Ağaçlar arasında dolaşmak; dallara, yapraklara, çiçeklere uzun uzun bakmak. Çocukların ellerinden tutup yürümek ve dağların, taşların, derelerin, ovaların, kuşların, karıncaların neler söylediklerini onların kulaklarına fısıldamak. Onların nasıl bir kudretin eseri olduğunu tabiatın dilince anlatmak…
İnsan tabiattan uzak kalınca huzuru kaybetti. Nice ilhamlara ve nihayet vahye mekân olan Hira’dan akıp gelen güzellikleri göremez oldu. Ruhun dağ dağ inkişafı ve kalbin çiçek çiçek baharlanması nasıl olur bilemez oldu. Umarız ki muhteşem ilahi sanat olan tabiat bütün dilleri ile anlaşılır ve insan onunla yeniden barışır.
Not: Bu yazıyı Ekoloji’de yayınlanan Fethullah Gülen imzalı Tabiata Yabancı Nesiller başlıklı makaleden esinlenerek kaleme aldım.